18 Ekim 2012 Perşembe

Quiz Show (1994) & 8½ (1963)


Robert Redford'un eleştirel filmlerinden bir başkası. Bu sefer, 50'li yıllarda televizyonda yayınlanan bir bilgi yarışmasındaki şikeyi gözler önünde işlerken alttan alttan sisteme dokunmasına şahit oluyoruz abimizin. Çok hoş bir hikaye ve hikayeyi diri tutan bir senaryo...

Ralph Fiennes'ın böyle yakışıklı ve karizmatik rollere hiç gitmeyeceğini düşünürdüm. Alakası yokmuş. Bir hayli uymuş hatta o gülümsemesi tuzu biberi olmuş karakterin. Rol için düşünülen Tim Robbins, sanmıyorum ki, bu kadar başarılı olabilsindi. John Turturro ise inanılmazları oynuyor. Canlandırdığı karakteri nasıl yorumlamış, nasıl bir hava katmış, anlamak için izlemek lazım. Böyle yardımcı oyuncular oldukça sinema yaşamaya devam edecek :)

Devamını Oku

As Good as It Gets (1997) & The Painted Veil (2006)


Obsesif kompülsif. Hayatımda saygın yeri olan sendrom(!)lardan. Her insanda olduğu kadar var bende de. Ama fazlasıyla barışığım kendileriyle. Zaten basit şeyler ama böyle bir şeye sahip olmanın garip bir hazzı peydah olmuş durumda bünyede. Öyle :)

Filmimizin asıl kahramanının da en belirgin özelliği bu tür bir kişiliğe sahip olması. Zaten film de bu kişiliğin devinimi üzerine kurulu. Jack Nicholson öyle bir can vermiş ki karaktere, kızılıyor, seviliyor, yüzüne bakılmak istenmiyor, bağrına basılası hale geliyor vs vs. Her türden duyguyu yaşatıyor 139 dakika boyunca. Büyük oyuncu tanımı içine gerçekten hak ederek giren sayılı aktörlerden biri olunca insan, bunları yapması kolay tabi :)

Devamını Oku

17 Ekim 2012 Çarşamba

The Avengers (2012) & Jaws (1975)


2000li yılların sanırım en sansasyonel sinema gelişmelerinden biri patlayan süper kahraman filmleri. Marvel olsun DC Comics olsun her dünyaya ait süper kahramanların ultra müthiş efektli filmlerini izledik durduk neredeyse her sene. Demir Adam ile zirve yapan popülerlik artık evrenlerin toplanmasını farz kıldı da en nihayetinde The Avengers'i izleyebildik.

Devamını Oku

Dog Day Afternoon (1975) & Red Dog (2011)


Sidney Lumet ustanın yine güzel bir çalışması. Dönem Amerika'sının tüm eleştirel bakılabilecek noktalarını senaryoya cuk diye oturtmuş. 60'lardan hafif hafif 70'lere evrilen bir ülkenin o anki kültür erozyonuna şahit olurken aynı zamanda gerçekten yaşanmış bir olayı yaşıyoruz.

Oyunculuklar, replikler vs film bu açılardan çok takdirlik. Al Pacino'nun en dehşetli yılları zaten. The Godfather'le kalplere yerleştiği, bir daha da o yeri bırakmayacağını tüm aleme gösterdiği yıllar. Tüm heybetiyle toy Al Pacino'yu izlemek bile fazlasıyla kafi hasılı.

Devamını Oku

16 Ekim 2012 Salı

Uzun Hikaye - Bulgaryalı Ali Rises. Evet.



Şu anki yazdığım satırların yerinde daha farklı şeyler olacaktı ey Arkadaş. Mustafa Kutlu'nun Uzun Hikaye'sini çok seven biri olarak, filmi sabırsızlıkla bekliyordum. 12 Ekim'de filme gidecek ve üzerine uzun uzun yazacaktım. Geçmiş zamanların o geçmişliğinin arasında sıkışıp kalmış masumiyetlerden girip, günümüz modernizminin çıkış noktalarının nerelerden neşvünema bulduğuna kadar pek çok şeye değindiğim bir yazı planlıyordum kafamda.

Devamını Oku
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...