26 Ağustos 2011 Cuma

Hürriyet Kazanılmaz, Kaybedilir...


Gerçi eskisi kadar sık yazmıyorum ama bu aralar blogla daha fazla ilgilenmeye niyetliydim. Gelin görün ki özellikle birkaç gündür feci halde hastaydım. Her yaz illa bir kere nezle olurdum ama bu sefer ağır grip geçirdim sanırım. Ağız-burun-geniz-göğüs, solunumla ilgili ne varsa hepsi ayrı ayrı ağrıyıp işlevsiz hale geldiler. Bunun yanında gözler kıpkırmızı kesildi, gözyuvaları da garip bir sancı merkezi haline geldi. Başımdaki ağrıyı tanımlayamıyorum bile...

Gribi ilk defa bu kadar yoğun geçirdim sanırım. Ne ayakta durduruyor, ne yatırıyor. Ayakta durunca kafanız sanki 5-10 ton arası ağırlıktaymış gibi hissediyorsunuz, yattığınızda da sanki bir kapanın içindeymişsiniz gibi rahatsızlıkla huzurluksuz arası bir hisse kapılıyorsunuz. Tabii bunun 3-4 gün sürdüğünü düşününce, ufak bir cehennem simülasyonu yaşamış addedersem kendimi haksız sayılmam. Bazı alimlerin, hastalıkların kabir azabının azaltıcı görevini üstlendiği görüşü sanki buralardan çıkmış. Zira inanılmaz bed bir şey. Düşmanın başına vermesin Allah, o denli...

Efendim, çok az hasta olan biri olarak, neden bununla ilgili başlık açtığımı merak edenler vardır illa. Hemen yaymadan geçeyim asıl olaya. Her durumda illa bir şeyler yapma alışkanlığı olan ben, bu süreçte neredeyse hiçbir şey yapamadım. Yapamayınca da çokça düşünme vaktim oldu. Gözlerimizin önünde, her daim onlarla beraber yaşadığımız ama bir türlü göremediğimiz şeylerden tekiyle daha tanıştım bu 2-3 gün süresinde. Hemen adını söyliyeyim; Hürriyet.

Ne alaka demeyin. Hastalık denen şey inanılmaz halde zalim bir şey. Ne Nemrutlar, ne Firavunlar ne de Hallaclar yanına dahi yaklaşamaz bu şerefin. Anlattığım gibi gıdım hareket edemez hale getiriyor bünyeyi. Hani gelse Nemrut, atsa ateşe en fazla şehit olursunuz. Belki ateş dahi serin olur, ilahi emirle. Firavun gelse, deryaya kadar kovalar kıyamet gibi ordusuyla, en fazla boğulursunuz yine şehit olursunuz. Ama bu hastalık denen şey, başlı başına ayrı bir imtihan, ayrı bir zahiri zulüm.

Eksikliği sebebiyle tarih boyunca ölen insan sayısının tahmin bile edilemez boyutlarda olduğu hürriyet denen şey, zaten her daim elimizdeymiş de ne hikmetse görmüyormuşuz. Sağlıktan daha hürriyetle bağdaş olan bir şey var mı ki şu dünyada? Ama yine her ne hikmetse, zahiri hürriyetleri kazanan insanların/toplumların gözlerinde kolayca görülebilen o çakmak çakmak bakışlar, sağlıklı insanların gözlerinde hiçbir zaman görülmüyor. En azından ben görmedim. "Bugün de sağlıklıyım, aman Allahımmmm" repliği ne kadar da gerekliymiş meğer, hayat denen senaryoda...

Mazur görünüz, ufak ufak ayağa kalktığım birgünün ilk ışıklarıyla bu mutluluğu bir yerlere dökme ihtiyacı hissettim. Zira Hürriyet denen şey kutlanmalı değil mi? Hürriyet dolu bir sabahta daha başka ne yapılır ki bu durumda :-)

Elimizdekilerin değerini bilip bunlara hakkınca şükretmek sanki bir erdem değil de elzem bir şey. Ciddiyim :-)

Son bir ekleme yapmadan olmaz şimdi. Kanuni abim valla doğru demiş :-)

Herkese en sağlıklı günler.

Bi de en son bir ekleme daha yapalım. Her zaman illa dinlenmeli de, eğer böyle ağır hasta olduğunuz dönemler olursa ilaç niyetine bir parça paylaşayım. Benim en yakın doktumdur kendisi, bu tür durumlarda :-)

Ortadoğunun en huzursuz toprağından, en ferahlatıcı melodileriyle geliyorlarrr; Le Trio Joubran. Ve tabii en feci parçalarıyla; Masar...


Devamını Oku
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...