25 Aralık 2010 Cumartesi

2010'un En Çok İndirilen Filmleri


Girmekten kıvanç duyduğumuz milenyumumuzun ilk 10 yılını devirmeye yaklaştığımız şu günlerde, herkes yıllık tabloları açıklamaya başladı. BitTorrent de bu rüzgardan etkilenmiş sanırım. 2010 yılı içinde, netten BitTorrent programı vasıtasıyla film indiren ahalinin en çok indirdiği 10 film şunlarmış (yandaki sayı, indirilen sayı);

1 Avatar - 16,580,000

2 Kick-Ass - 11,400,000

3 Inception - 9,720,000

4 Shutter Island - 9,490,000

5 Iron Man 2 - 8,810,000

6 Clash of the Titans - 8,040,000

7 Green Zone - 7,730,000

8 Sherlock Holmes - 7,160,000

9 The Hurt Locker - 6,850,000

10 Salt - 6,700,000

Tablo bana bir hayli garip geldi. Avatar tamam da, ilk 10'da en azından 5-6 tane olmasını garipsediğim film var. Sanırım Torrentçilerle bu konuda da anlaşamıyoruz :) Neyse durduk yere adamların film zevklerine laf etmeyelim. American Idol'lerin rating kralı kesildiği bir dünyada fazla irdelememek lazım bu tür şeyleri...

Heee bir de korsan kötüdür, pistir. Onsuz kapatmak olmaz :)
Devamını Oku

23 Aralık 2010 Perşembe

Tekken (2010) - King Yok Paul Yok Ne Var...


Ne denir ki, 4-5 oyundan biridir Tekken. Her çocuğun illa bir kere oyanmışlığı vardır herhalde. İsmini duymayan zaten yoktur. Şahsen az kaçmadım okuldan bu oyun için. O derece ki hayatımda sigara içmeyen hatta nefret eden bir insan olarak, sigara dumanından göz gözü görmeyen atari salonlarına bile giriyordum Tekken için, daha ne diyeyim :D

Tabii bu derece köklü bir geçmişiniz olunca, haliyle beklentiniz yüksek oluyor filmden. Daha önceden Street Fighter'da ve bilumum anime uyarlamasında yaşadığınız hüsranı bu sefer yaşamayacağınıza inanıyorsunuz çocuksu bir edayla ama gelin görün ki yine hüsran yine hüsran yine hüsran. Artık vazcaydım, yapmasınlar uyarlama. Oyunlar oyun, animeler anime olarak kalsın. Zira bu şekilde mazinizde sevimli sevimli yad ettiğiniz o güzel hatıralar da kayboluyor berbat uyarlamalarla.

Senaryo zaten yok. Oyunculuk desen, adam akıllı sahne yok ki şöyle güzel bir performans izleyelim. Ne karakter gelişimi var, ne duygu verebilme var... yok... yok... Hiçbir şey yok filmde, güzel dövüş sahneleri dışında.

Etmem de, hadi kabul edeyim senaryonun olmamasını. Ama o güzelim karakterler nerede? Nerede King, nerede Paul, Nerede Lei... Eve akvaryum alıp da balık almamak gibi bir şey bu. Hadi senaryo için Jin'e kilitlendik deseler, senaryo da yok. Olmamış, olmamış... Dövüş sahnelerini izleyip ileri sararak izlerseniz hiçbir şey kaçırmazsınız, garanti veriyorum. O derece olmamış...

Zaten film garip bir şekilde vizyonsuzluk cezasıyla çekmiş çekeceğini. Daha fazla vurmak istemiyorum. Oyunun üreticisi olan Namco dışında kimse kar etmemiş yapımdan. 60 milyon dolar Namco'ya, filmin çekilmesine de -kesin rakam olmasa da- en az 30-35 milyon dolar harcamış yapımcı firma. Ve sadece DVD ve BluRay satışlarından gelir elde etmiş gözüküyor. Satışlar da patlıyor ya şu aralar.... Allah'ın sopası yok işte :)
Devamını Oku

22 Aralık 2010 Çarşamba

Anything For Her (2008) - Sıradan Bir Adam...


Hiç bıdı bıdı etmeden baştan söyliyim bu sefer, acayip sevdim filmi. İzlerken kendimi kaç defa monitöre malak malak bakarken yakaladım, sayısını bile hatırlamıyorum. Film en yalın ifadeyle ruhunuza işliyor, çok büyük acıtıyor!!!

Film devamlı dikkatimi çekiyordu ilk çıktığından beri ama o kadar film arasından bir türlü elime gelmiyordu. Hatta vizyona girdiğinde aksiyon filmlerini tercih ettiğimden son anda 2 defa kapısından dönmüştüm. Böyle böyle aklımda yer etmesinin üstüne, Russell Crowe'le Liam Neeson'un dahil oldukları The Next Tree Days filminin ilk haberleri geldiğinde, filmle ilgili bilgilere bakınırken, bu filmin yeniden çekimi olduğunu öğrendim. Böylece izlenecekler kısmından, bir an önce izlenecekler listesine kolayca terfi etmiş oldu Anything For Her.

Güzel bir huyum vardır, mazimiz ne kadar geçmişe dayanırsa dayansın, bazı yapımlara sıfır beklentiyle yaklaşmayı başarabilmişimdir her zaman. Bu filme de tam olarak böyle başladım. ''Nasılsa yeniden çekildiğine göre, o kadar da güzel bir yapım değildir'' içgeçirmeleriyle de süslemedim değil bu beklentisizliğimi. Çok da güzel yapmışım :)

''Mutlu mesut bir aileniz var. İşiniz gücünüz yerinde. Çok sevdiğiniz eşiniz ve biricik oğlunuzla sevgi pıtırcığı dolaylarında takılıyorsunuz... Günler böyle ilerlerken eşiniz haksız yere hapse düşse ne yapardınızın cevabına, Sıradan Bir Adamın neler yapabileceği formülüyle ulaşmanın en güzel örneğidir'' derdim, kendine has uslubunla Anything For Her'i anlat deselerdi. Filmin bir diğer ismi, fransız yapımı olması sebebiyle Pour Elle bu arada.

Filmin hafızanızda yer etmesini sağlayacak faktörler çok. Dediğim gibi iç acıtan hikaye var bir kere. Hadi hikaye beni o kadar da sarmadı deseniz bile, Vincent Lindon'un muhteşeme yakın oyunculuğu için izlenir bu film. Nasıl ince ince işliyor karakteri anlatamam. Zaten hikayeye yaptığım vurgunun temel sebebi de bu abi. Resmen gece gece büyüledi bendenizi. Son zamanlarda aklımda kalan performanlardan biridir kesinlikle. Daha fazla devam etmesem iyi olacak. Zira spoisizlik desturum pek yerinde duracak gibi gelmiyor bu sefer.

Çok sevdiğim bu hikayeyi yeniden izleyecek olmam ve bu filmde 3-4 sahnenin daha uzun anlatılması gerektiğini düşünüyor olmam, ilk defa bir remake yapımın varlığına kızdırmadı beni. Kızmak ne kelime, sevindirdi bile. Holivud'a selam etmiş olayım, bu güzel hikayeye iyi davranmış ol emi!

Genelde küsürleri bir yukarı tamamlarım ama bu sefer en dolusundan veriyorum;

7 / 10
Devamını Oku

21 Aralık 2010 Salı

Centurion (2010) - Romalı Kaç, Pikt Tut...


Centurion kısaca, bir yüzbaşı ve arkadaşlarının Pictlerden kaçışı üzerine kurulmuş vasat bir film. Filmin ismi de buradan geliyor; Roma İmparatorluğu ordusunun yüzbaşısı anlamına geliyor Centurion. Konuyu bilmeden izlerseniz çok şey bekleyebilirsiniz diye söyledim, zira ben bambaşka bir şey bekliyordum. Devasa orduların çarpışmaları, bu orduların çarpışmaları esnasında kahramanlığın dibine vuran bir komutan, o komutanın destansı aşkı ve nihayetinde söz konusu kıza kavuşmasının önündeki engeller vs vs vs... Bunlar yok, baştan söylemiş olayım.

Hepimiz epik film deyince, en azından bir Truva bekliyoruz. Hele de söz konusu film Kayıp Lejyon'un spin-off'uysa beklentiyi siz düşünün. Yukarıda da dediğim gibi bunların hiçbiri yok filmde. Hadi hepsini geçtim. Komutanların, küme düşme potasındaki takımını maça hazırlamak için delirik bir vaziyette takıma talimat yağdıran teknik direktör misali ordusuna gaz verme sahnesi bile yok koskoca filmde. Hal böyle olunca Truva'yı bile aratır cinsten epik örnekler arasına girmekten kurtulamıyor Centurion. Artık kendimi nasıl hazırlamışsam bunları görmeye, film bittiğinde sadece ''bir de utanmadan, afişe savaş sahnesi koymuş şerefler'' diyebildim. Tamam anlaşıldı sanırım, filmde bunların olmadığı demii :)

Klasik epik entrumentaller yok ama film hepten de boş değil tabii. Şuana kadar hiçbir epik filmde -rastladıysam da- hatırlayamadığım milliyetçilik göndermeleri mevcut. Filmdeki grubun ufak bir mağarada, birbirlerini tanıma amaçlı yaptıkları kısa sohbetten bahsediyorum. İzlerken dikkat ediverin bir zahmet. Gerçekten de, milliyetin ne olup ne olmadığı mesajını gayet sade ve yararlı biçimde vermiş yönetmen. (Kendisi aynı zamanda senaryonun da sahibi)

Bu güzel milliyet mesajıyla beraber, mükemmel diye nitelendirdiğim Britanya dağlarının teşhiri, filmin benim nazarımdaki en iyi yönlerinden. Tabii bu türün olmazsa olmazı müziğin, filmin ilerisinde olduğunu da hatırlatmak boynumun borcu bu arada. Filmi geçen SoundTrackler her zaman saygıdeğerdir benim için.

Sözün özü, beklentisiz izlerseniz fazla sıkılmazsınız. Ben hiç sıkılmadım bütün bu dediklerime rağmen. 97 dk göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Vermek istediğim tek mesaj; bilindik epik filmlerden olmadığıdır Centurion'un.

5 / 10
Devamını Oku
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...