15 Ekim 2010 Cuma

47. Altın Portakal - Nihayet Bitti!!!


47 yıldır yapılmasına rağmen hala emeklemekten kurtulamayan 'en büyük' festivalimiz sonunda bitti. Bu sefer de Emir Kusturica üzerinden bir şeyler yaşandı. 'Neler yaşandı, neden yaşandı'ya girmeyeceğim. Organizasyondan sorumlulara 'bu tarz festivaller zevkten, şevkten daha çok baygınlık ve bıkkınlık veriyor, haberiniz olsun' diyerek ödüllere geçelim.

En İyi Film: Çoğunluk
En İyi İlk Film: Gişe Memuru
Jüri Özel Ödülü: Press
En İyi Yönetmen: Seren Yüce (Çoğunluk )
En İyi Senaryo: İlksen Başarır -  Mert Fırat (Atlı Karınca)
En İyi Görüntü Yönetmeni : Ercan Özkan (Saç ve Gişe Memuru)
En İyi Müzik: Mircan (Karbeyaz)
En İyi Kadın Oyuncu: Claudia Cardinale (Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak')
En İyi Erkek Oyuncu: Serkan Ercan (Gişe Memuru) –
Bartu küçükçağlayan (Çoğunluk)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Ayşen Gruda (Kağıt)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Cengiz Bozkurt ( Kavşak ) – Rıza Akın (Saç )
En İyi Kurgu: Gölgeler ve Suretler (Aylin Zoi)
En İyi Sanat Yönetmeni: Nihat Düşko (Hayde Bre)
Behlül Dal Jüri Özel Ödülü: Aram Dilbar (Press) Zeynep Oral (Atlı Karınca)
Dr. Avni Tolunay Jüri Özel Ödülü: Elvan Albayrak ( Enrica İle İtalyan Olmak)
Seyirci ödülü: ‘Kavşak’
SİYAD Ödülü: ‘Gölgeler ve Suretler’


Uluslar arası Uzun Metraj Film:

En iyi film: Circus Coloumbia - Tümen nehri  (Bahman Ghobadi ödül verdi)
En iyi yönetmen: Ateşkes
En iyi Kadın Oyuncu: Emma Suares ‘sineklik’
En iyi Erkek Oyuncu: ‘Arnavut’ filmi Nick Celile
Gençlik jurisi ödülü: Vittorio Meydanında Bir Asansörde Medeniyetler Çatışması
SİYAD Ödülü: Sineklik


Diğer Ödüller :

Halkın Portakalı: ‘Son Helva’ filmi Karambol Ekibi
En iyi belgesel: ‘Anadolu’nun Son Göçerleri: Sarıkeçililer’ - Yüksel Aksu
En iyi ilk belgesel: ‘Ofsayt’– ‘Herkes uyurken’
En iyi kısa film: ‘Berf’ (ödülü veren Serge avadikian)
Dijital film akademisi Ödüllü: ‘Bisiklet’  ve ‘Teneke’ filmleri
Devamını Oku

13 Ekim 2010 Çarşamba

Deep Impact (1998) - Deli Fişek Bir Kuyruklu Yıldız Gelir ve Biz Gideriz...


12 Mayıs 1998, günlerden salıydı. Hani şu ilk yarıyı Fenerbahçe'nin 9 puan gerisinde kapatıp, 4 puanla şampiyon olduğumuz senenin 12 Mayıs'ı :)

Yaşın küçüklüğü, beynin tam gelişmemişliği filan derken 'okuldan çıkıştaki oyun' sırasında kolumu kırmayı başarmıştım. 11 yaşımda olmama rağmen evde geçirdiğim süre günde (uyku dışında) 10 dakikayı geçmiyorken, alçılı kolum yüzüden eve tıkılmış olmaktan iyice sıkılmıştım. Sevgili alçılı kolumla evde pinerken okul içinde ve dışında milli ve insani bakımdan fazilet olarak kabul edilen örnek davranışlarımdan ve derslerimdeki üstün başarımdan dolayı hak kazandığım ve o zamana kadar almış olduğum 3 tanesiyle artık Benim için herhangi bir şey ifade etmeyen kuru bir evrak haline gelmiş Takdir Belgesi'ni okurken, hayatın anlamı üzerine düşünmeye başladım.

Evet Takdir'lerle ilerliyordum öğrencilik hayatımda. Belli ki okul çantam bile olmadan almayı başardığım bu belgeler, ilerisi için yeşil ışıklar yakıyordu. Evet geleceğim parlaktı. Eee, sonra ne olacaktı? Dünyanın en süper insanı olsam ne olacaktı? En fazla okuldaki takdir belgesi hükmüne gelebilecek başka şeyler vereceklerdi. Sonrası yine monotonluk... Ödül kazan, ödül kazan nereye kadar? gibi her zamanki iççekiş kombolarımdan birini televizyondaki bir fragman kesti. Deep Impact adında Holivud yapımı bir filmin tanıtımıydı. İşte filmle geçmişimiz bu :)

Tabii her insan 11 yaşında tanışmayacaktır bu filmle. Dolayısıyla 11 yaşında hayata meraklı bir çocukta oluşan tepkiler de oluşmayacaktır herkeste ama yine de herkese hayatlarıyla ilgili az da olsa bir muhasebe kapısı aralayacaktır eminim. Kıyamet filmleri dediğimiz yapımların ilkidir bu film Benim için. Benim için hala da ilktir aslında. Daha sonra gelen birer Roland Emmerich yapımı olan The Day After Tomorrow ve 2012 hep bu filmin gölgesinde kalmışlardır.


Gökşenliği diyebileceğimiz bir kampta şans eseri dünyamıza doğru hızla ilerleyen bir kuyruklu yıldızı keşfeden genç biliminsanımız ve bu durumu parlak zekasıyla öğrenen cingöz muhabirimizin birbirinden bağımsız hikayeleri, filmde senaryo adına bahsedebileceğimiz yegane faktörler. Film bu yönüyle gerçekten çok cılız. Senaryoya çok önem atfeden bir insan olarak senaryosunu görmezden gelerek bir filmi sevdiğim düşüncesi içten içe yiyor olsa da yapacak bir şey yok :)

Herkesin gönlünde Frodo rolüyle yer etmiş olan Elijah Wood ve tanınırlık oranı tavan olan Morgan Freeman filmin afiş isimleri. Bunların yanında The Event'deki Başkan rolündeki Blair Underwood ve Sophia rolündeki Laura Innes'i de filmde görmek mutlu etti Bendenizi.

Zenci Amerikan başkanımızın din vurguları, Nuh'un Mağarası, kuyruklu yıldızının dünyaya çarpmasıyla oluşan efektler ve kaos yönetimi filmi izlenebilir kılıyor. İzlemediyseniz izleyin efendim. Uzun süre önce izlediyseniz de, Benim gibi 12 yıl sonra bi tekrar geçerseniz üstünden, keyif alacağınızı düşünüyorum.
Devamını Oku

11 Ekim 2010 Pazartesi

Nice Aylara...


Evetttttt. Birinci ayımızı doldurmuş bulunuyoruz.

Hasta yatağımda ızdırap dolu bir bayram sabahındaydı, blogu açmaya karar verdiğim an. Bir ay geçmiş bulunuyor o sabahtan şuana kadar. Toplamda 67 konu açmışım. Ana konu tabii ki sinema olmuş. Bundan sonra konular daha çeşitlilik gösterecek diye umuyorum ama bakalım zaman neler gösterecek.

Bu bir ayda 1503 tekil kullanıcı ziyaret etmiş blogumuzu. Toplamda da 5065 hit olmuş. Ne yalan söyleyeyim başlarken bu sayıların olacağını düşünmüyordum. Ziyaret edip yazıları okuma nezaketinde bulunan herkese teşekkür ederim  ama yorumlarda istenilen düzeyde değilsiniz onu da ekliyeyim. 67 konu açmışım, gele gele 105 yorum gelmiş :D

Her türlü eleştirinizi e-mail yoluyla bekliyorum.

Her zaman beklerim...
Devamını Oku
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...